(Kuddise Sırruh) - Konya'nın bereketli toprağında yetişen, Veliler sarayının sultanlarından.
Konya'nın Sarayönü kazasına bağlı Ladik Kasabası'nda doğdu. Aslen Buhara kökenli, Yusuflar sülalesinden.
Çatalca ve İşkodra savaşlarına katıldı. Vatan için, din için, iman için savaştı.
Sina cephesinde yaralanırken Hızır Aleyhisselam ile tanıştı. Bu, manevi yolculuğunun dönüm noktası oldu.
Çanakkale'de görev aldı. Kaşıkçı Dede'nin kerametiyle karşılaştı.
İstiklal Savaşı'na katıldı. Milletin ve memleketin selamete kavuşmasından sonra Ladik'e döndü.
Hızır Aleyhisselam ile 50 yıllık arkadaşlığı başladı. Rical-i gaybdan oldu.
1959 ve 1966 yıllarında haccetti. Kabe'yi görme şerefi nasip oldu.
8 Haziran 1969 tarihinde tevhid ve şehadetle Cenab-ı Hakk'a kavuştu.
1888 yılında Konya'nın Sarayönü kazasına bağlı Ladik Kasabası'nda doğdu. Aslen Buhara kökenli, Yusuflar sülalesinden Molla Mustafa'nın torunudur.
Babasının adı Mehmet, annesinin adı Emine'dir. Bir kız üç erkek olmak üzere dört kardeştir.
Çok küçük yaşlardan beri çobanlık yapıyordu. Kendi tabiriyle "Çoban Ahmet" idi. Gençlik yılları savaş dönemine rastladı.
Babası üç evladını da cepheye gönderirken: "Vatan için, din için, iman için, mukaddesat için, Allah rızası için, ya şehit olun ya da gazi olun" duaları ile uğurladı.
Cephede savaşırken askere verilen erzak çok azdı. Günlük bir yarım ekmekle asker görev yapıyordu. Bir gün ekmeğin dağıtıldığı sırada cephe gerisinde bir köpeğin yavruladığı görülür. Hüdai Hazretleri ekmeğini parçalayıp 7 adet köpeğin önüne bırakır.
Arkadaşları "Ahmet bizim halimiz ortadayken sen kendin yemeyip de ekmeğini köpeğe nasıl verirsin?" derler, Hüdai Hazretleri onlara şu cevabı verir:
Bu olayla Allah'ın rahmetine mazhar olduğu ve vatanı için canla başla gayret ettiği için Hızır aleyhisselam ile arkadaş olduğu anlatılır.
Balkan Harbi: Çatalca (17-18 Kasım 1912) ve İşkodra (28 Ekim 1912-23 Nisan 1913) savaşlarına katıldı.
Birinci Cihan Harbi: Sina cephesinde savaştı ve ağır yaralandı.
Çanakkale: Kanal harekâtından sonra Çanakkale Savaşı'na katıldı.
Kurtuluş Savaşı: İstiklal Savaşı'nda mücadele etti.
Gazze şehri civarında İngilizlerle savaşırken ağır yaralandı. Çöle düştü ve şehit arkadaşlarının arasında kalıp beklerken, beyaz at üzerinde nurani yüzlü bir zat gelip onu kurtardı.
Bu zatın verdiği sudan içtikten sonra hayat buldu. Bu zat Hızır Aleyhisselam idi ve manevi yolculuğunun başlangıcı oldu.
Savaştan döndükten sonra manevi aşk başladı. Aşk ateşi günden güne sinesi yakmaya ve onu dağlara, ıssız yerlere sürüklemeye başladı.
Gönlümdeki yangın ateşi artıkça artıyor, lisanım gönlümdeki feryadı dışarıya döküyordu...
Bir kış günü dağlarda 11 tane kurdun saldırısına uğradı. Duası üzerine semadan kurtlara beyaz, koyun kuyruğu şeklinde bir şey indi. Kurtlar bunu yiyip dağıldılar. O da küçük bir parçasını yedi ve günlerce açlık hissetmedi.
Hızır Aleyhisselam "geleceğim" demişti. Tam 12 sene geçti ardından. Gözleri hep yolları gözlüyordu.
Bu süre zarfında sürekli dua eder, ağlar ve beklerdİ. Nihayet bir gün Elhamdülillah, hocası teşrif edip göründü.
Hızır Aleyhisselam ile 50 yıllık arkadaşlığı başladı. Hemen hemen her gün uğrar, lüzum eden ders ve malumatı verirdi.
Kendisiyle beraber manevi toplantılara götürürdü. Rical-i gaybdan oldu ve evliyanın sultanı makamına erişti.
Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem Hazretlerinin mübarek soyundandır
Rical içinde mühür sahibiydi, gavs'ül azamdı
Tayy-i mekan ve tayy-i zaman yapardı
Okuma yazması olmamakla birlikte manevi ilim, irfan ve marifet ehli idi
Sadece insanlara değil bütün canlılara merhamet gösterirdi
Hayatının her anında Peygamber Efendimizin sünnetine uyardı
1959 ve 1966 yıllarında haccetti. Etrafındakiler birçok harikulade olayı ondan müşahede ettiler.
Kabe-i Muazzama'yı gördüğü esnada gözyaşları içinde şükretti. Ravza-i Mutahhara'da da derin heyecan yaşadı.
Az yer, az uyur, az konuşurdu. Beş vakit namazı camide kılar, namaza on beş dakika erken giderdi.
Geceleri çok az uyur, çoğunlukla namaz kılar ve dua ederdi. Kur'an dinlerken taş kesilir, ağlardı.
Evinden hiç eksik olmayan misafirlerle yemek yemeye özen gösterirdi. Yurt içi ve yurt dışından devamlı misafirleri olurdu.
Bediüzzaman Said Nursi, Mahmud Sami Ramazanoğlu gibi büyük alimlerin ziyaretleri olurdu.
Ömrünün son demlerinde: "En büyük imtihanı bu hastalık döneminde geçirdim. Allah'ın izniyle bunda da başarılı oldum. Bu imtihan neticesinde ulaşacağım en yüksek makama ulaştım." demiştir.
8 Haziran 1969 tarihinde tevhid ve şehadetle ruhunu Cenab-ı Hakk'a teslim etti.
Kabr-i şerifleri Konya'nın Sarayönü ilçesine bağlı Ladik mezarlığında bulunmaktadır.